No Country For Old Men

Coen kardeşlerin en iyi film dahil 4 Oscar aldıkları No Country For Old Man'i, tesadüf sonucu, katliamla sonuçlanmış bir uyuşturucu pazarlığıyla yolları örtüşen, antilop avcısı Llwelyn kardeşimizin, bahsi geçen yerde, içinde 2 milyon dolar olan bir çanta bulması ve tabii ki onu alması ile başlayan tipik bir takip/kovalamaca filmi.

Takip di kovalamacaydı dediysek, bol hareketli sahneler aklınıza gelmesin. Bu filmde daha çok "cool" bir takip söz konusu:) Yani ağır bir takip.

Ve bu takibi de gerçekleştiren kişi, en iyi yardımcı erkek oyuncu Oscar'ını alan Javier Bardem'in canlandırdığı Anton Chigurh delisi. Nevi şahsına münhasır bir katil olan Chigurh, orjinal bir tip olmasının yanında, hem kapı açmak hem de cinayet işlemek için kullandığı, oksijen tüpünden bir aparatı olan enteresan bir de ekipmana sahip. (Bu arada Javier Bardem, seri katil Anton Chigurh'u canlandırmak için G.W.Bush'dan esinlendiğini açıklamış:) (Critic's Choice Award söyleşisinde)

122 dakika süren film Cormac McCarthy'nin aynı adlı romanından uyarlanmış. Bu Cannes'da her ne varsa bu filminde ilk gösterimi 19 Mayıs 2007'de Cannes'da gerçekleştirilmiş. Herhalde galayı orada yapmak daha bir entellektüel izlenim veriyor.

Neyse, Chirgurh'un kullandığı mekanizma dışında filmde başka bir orjinallik göremedim. Heleki filme Coen kardeşler açısından baktığımda durum daha da vahim. Çünkü Fargo'ya ilaveten yeniye dair bir ekleme yok gibi. Film kendini adeta sonunu merak ettiğimiz için izlettiriyor.

Orjinallik demişken, filmle ilgili hoşuma giden bir ayrıntıyı da eklemeden edemeyeceğim. Filmin soundtracki olmayacak çünkü film müziği diye bir şey yok. Film boyunca sadece gerçek sesleri duyuyoruz, duygularımızı yönlendirecek hiç bir müzik yok:)

Kısacası filmi beğendiğimi söyleyemem. Hele ki IMDB Top 250'de bi ara 3.'lüğe kadar çıkmayı asla hakeden bir film değil. Şu an daki IMDB puanı 8,5/10 ama benim puanım 6,5/10:)

Filmin Türkiye'de gösterim tarihi 7 Mart 2008

Michael Moore'un Yeni Belgeseli "Hasta - Sicko" Üzerine

Bir hastahane düşünün ki, iş kazası sonucu iki parmağı kesilen, sigortasız bir hastaya, orta parmağını 60 bin, yüzük parmağını 12 bin dolara dikeriz diye bir seçenek sunabiliyor.
Ya da bir sigorta şirketi düşünün ki, donör bulunduğu halde ilik nakli yapılmasına izin vermeyip, genç bir hastanın ölümüne sebep oluyor.
Bir "Amerikan Rüyası" düşünün, 79 yaşında sigortalı bir kalp hastasının, ilaç masraflarını karşılayabilmek için markette temizlik görevlisi olarak çalıştığı, ya da aynı rüyada zayıf ya da şişman bulundukları için sağlık sigortasından faydalanamayan insanların olduğu bir rüya.
"Sicko" (imdb) buna benzer hikayelerle başlıyor ve film şu soruyu soruyor;
"Doktorların ve sigorta şirketlerinin ölümden sorumlu olduğu bir duruma nasıl gelebildik?". "Bu sistemi kim keşfetti?"

Ülkemizde 7 Mart'ta gösterime girecek olan Michael Moore'un üçüncü belgesel çalışması "Sicko", hem Amerikan sağlık sistemini yerden yere vuran, hem de diğer batılı ülkeler ve hatta Küba ile bile mukayese eden bir yapım.

Michael Moore'un en sevdiğim yanı, eleştirilerini/saldırılarını üstü kapalı bir şekilde,
komşular alışverişte görsün tarzında yapmayıp, direk şirket ve politikacı isimlerini vererek yapması. Yani, eğer ortada gerçekten böyle rezil bir durum varsa, eleştirilerin, sağlık sistemimiz böyle böyle kötü şunları şunları yapmalıyız gibi yuvarlak, taktir edilen, ama bir sonuca varmayan ve kimseye dokunmayan biçimde yapılması yerine, direk sorumluları ifşa ederek, yüzlerine vurarak yapılması.

Ancak M.Moore'un yaptığı üç çalışmada da (Bowling for Columbine-2002, Fahrenheit 9/11-2004, Sicko-2007) çok ciddi konuları ele almış olsa da, üslubu gereği bazı çevrelerce dikkate alınmayıp, "belgelemeye değil inandırmaya yönelik" tavrı nedeniyle eleştiriliyor.

Bu tür eleştiriler üzerine mi söylenmiş bilemiyorum ama M.Moore filmi hakkında şunları söylüyor;

"Buna bir belge demelimisiniz bilemiyorum...bence bu kurgusal bir film değil. Kesinlikle uydurma değil, gördüğünüz herşey gerçekten oldu ve ben olduğu şekilde görüntüledim. Bu kelimeyi sevmiyorum, kötü bir çağrışımı var. Bir belge yapmak istiyorum diye düşünerek bir filme başlamıyorum. Bunun gerçekten ne anlama geldiğini bilmiyorum. Filmlere gitmeyi seviyorum. Haftada 3 ya da 4 filme gidiyorum. Filmlere gitmeyi seviyorum ve gitmeyi isteyeceğim bir film yapmayı istiyor ve bu amaçla yola çıkıyorum."

Ayrıca M.Moore "Sicko" için "Dünyanın en zengin ülkesinde yaşayıpta sağlık sistemine dahil olmayan 45 milyon kişi hakkında bir komedi filmi" tanımlamasını yapıyor. Ancak filmi izleyince görüyoruz ki sigortalı olmakda Amerika'da fazla bir işe yaramıyor.

Başkan Bush'un gayri ciddi halka seslenişlerinden biriyle başlayan filmde izlemeden önce aklınızda bulunmasını istediğim bir kaç anekdot var.

Öncelikle filmin başında sorduğu "Bu sistemi kim keşfetti" sorusuna eski bir ses kaydıyla cevap veriliyor. 17 Şubat 1971 tarihli bu ses kaydında Başkan Nixon ile danışmanı John Ehllichman arasındaki diyalogu dinliyoruz. Ve ardından Nixon'ın yeni sağlık sistemini nasılda tatlı dille kamuoyuna duyurduğuna şahit oluyoruz.

Filmde M.Moore'un zamanında desteklediği (hala destekliyormu bilmiyorum) H.Clinton'ın da firstlady iken üzerine gittiği bu özel sağlık sigortası saçmalığının peşini bırakmasının fiyatını da öğreniyoruz. (yani davasını ne kadara sattığı:))

Bütün filmi anlattığımı zannetmeyin. Film ABD'deki sağlık yolsuzluklarının kısa bir tarihçesi gibi olduğu için daha bir çok örneği filmi izleyince göreceksiniz.

Filmde ayrıca, ABD'nin dünyada en çok sağlık harcaması yapılan yer olduğu halde nasıl oluyorda "World's Health Systems" sıralamasında 37. sırada olduğu da sorgulanıyor. (sözü edilen listede Türkiye ne yazıkki 70. sırada)

Son olarak M.Moore bu filmle, 45 yıldır Washington tarafından Küba'ya uygulanan seyahat yasağını da delerek 3 tekne dolusu hastayı (11 Eylül den sonra kahraman ilan edilip sonra yüzüstü bırakılan, sağlıklarını kaybetmiş kurtarma ekibi üyeleri) Küba'ya götürüyor ve orda tedavi ettiriyor. (ABD makamları da tabii ki M.Moore hakkında soruşturma başlatmadan geri kalmıyor)

Filmin konusu ABD'yi ilgilendiriyor diye izlememezlik edeceğinizi zannetmiyorum ama yine de böyle düşünenler varsa, ileride birgün, bakın ABD'de bu sistemi kullanıyor ne de güzel pek de güzel diyerek bize bu baştan kokmuş sağlık sistemini sevdirmeye çalışanlar olabileceğinden, uyanık olmamız gerektiğini düşünerek bu filmi izlemelerini öneriyorum:)

Film hakkında belkide tek eleştirim, Kanada, İngiltere, Fransa ve Küba'daki örnekleri biraz abartılı buldum, çünkü en azından Kanada'da ve İngiltere'de de sistemin o kadar da iyi işlemediğini biliyorum.

Filmin fragmanını burdan izleyebilirsiniz.